
Ağustos ayının başında yapacağımız Şirketimizin Genel Kurul Toplantısının her zaman olduğu gibi bize yakışır bir şekilde demokratik olgunlukta, huzur, hoşgörü ve sükûnet içinde geçmesini, hem sektör, hem de ortaklarımız hakkında hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
Temel olarak düşüncelerimizin, ideallerimizin ve iddialarımızın farklı olması nedeniyle ben de ekibimle birlikte ayrı bir listeyle Şirketimizin yönetimine talibim. Muhakkak ki farklı düşünceler zenginliktir ve sektör sorunlarına alternatif çözüm önerileri demektir. Önemli olan, yapacağımız toplantının bir aile toplantısı olacağını ve bu nedenle de kaybedeni ve kazananı olmayacağı bilincinin, ortaklarımız ve rakip listelerde hâkim olmasıdır. Görüş ve yöntemlerimiz farklı olsa da amaçlarımız, menfaatlerimiz, problemlerimiz dertlerimiz ve sıkıntılarımız aynı. Genel Kurul toplantısından sonra da yine birlikte olacağız ve yine yüz yüze bakacağız. Bu nedenle de üslubumuza, söylemlerimize ve davranışlarımıza çok dikkat etmemiz gerektiğine inanıyorum. En azından kendim ve ekibim adına bu konularda çok dikkatli olacağımızı ifade ediyorum.
Bu sektörde artık bir şeylerin değişmesi gerekiyor, statükoculukla geldiğimiz nokta ortadadır. Değişim ve dönüşüm, sürekli değişen şartlar ve oluşan yeni ihtiyaçlar karşısında, sürdürülebilirliğin gereği olarak bir zorunluluktur. Aksi halde sistem, şu anda olduğu gibi verimsizliğe ve kısırlığa düşecektir. Değişim ve dönüşümü yapmayan, ortaya çıkan yeni ihtiyaç ve taleplerin gerisinde kalan şirketler, kurumlar ve sektörler batmaya mahkûmdur. Güzel bir söz vardır “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir, değişim değişmeyen temel ihtiyaçtır”. Değişimde amaç sadece tıkanmayı ve mevcut sorunları ortadan kaldırmak değil, doğru bir vizyonla uzağı öngörerek, sürdürülebilirliği de sağlamaktır.
Uzun süre aynı işi yapan herkeste olduğu gibi, yöneticilerde de uzun süre aynı koltukları işgal etmek, yeniliğe kapalı bir ruh hali ve tembellik oluşturur, uzun süre çözülemeyen sorunlar kanıksanır ve sorun olmaktan çıkar, sistemin bir gerçeği gibi görülmeye başlanır ve bu durum öğrenilmiş çaresizliğe dönüşür. Bu durum, soğukken suya atılıp altı yakılan kazandaki kurbağaların haşlanıp ölene kadar kurtulmak için çaba harcamaması örneği ile açıklanır ki çok doğru bir misaldir. Sektörümüzde de bu ataletten kurtulmak için taze kanlara ve taze fikirlere ihtiyaç vardır.
İstanbul Halk Ulaşım AŞ., sektörün öncü ve örnek alınan kuruluşudur. Bu sebeple de önümüzdeki genel kurul, sektörümüz açısından bir dönüm noktası olacak ve inanıyorum ki sektörümüzdeki bu dönüşüm ve değişimin fitilini de yine bizim şirketimiz ateşlemiş olacaktır.
Sektörün tamamında olduğu gibi şirketimizde de yapısal sorunlarımız var ve bunun için, işe tüzüğümüzdeki hatalı tarafları düzeltmekle başlamamız gerekiyor. Genel kurulda vereceğimiz bir gündem önergesi ile tüzük değişikliği talep edecek ve aşağıdaki önerilerimizi sunacağız.
**1- Bir kişinin en fazla bir kişiye vekâlet edebilmesi; Genel kurullarımızda, hemşericilik, bölgecilik, akrabalık, benim adamımcılık vb. unsurların etkili olduğu, vekâletname ile temsil sebebi ile hem yöneticileri değiştirmek, hem de yönetici kadrolarına eğitim seviyesi yüksek ve liyakatli insanların girmesi mümkün olmamakta; eline 15-20 tane vekâletname alan kişinin liyakati ve eğitiminin hiçbir önemi olmaksızın listede yer bulması kaçınılmaz olmaktadır. Türk Ticaret kanunu Anonim şirketlerde ortakların vekâleten temsil edilmesini sınırlanmasına izin vermemektedir, bu sebeple vekâletin kaldırılması mümkün değildir. Durum böyle iken; vekâlet alan yönünden bir kısıtlama söz konusu değildir, hukuk buna cevaz veriyor. Bu sebeple önümüzdeki bu en büyük sorunumuz yani liyakatsiz insanların yönetimlerde yer alması ‘bir kişinin en fazla bir vekâletname kullanması kuralı’ ile çözülebilir.
**2- Şirket ortaklarının 1. Derece yakınlarının yönetim kurullarında yer alabilmesi;Dikkatinizi bir konuya çekmek istiyorum; sektörümüzde mal sahibinin evladı olan yüzlerce üniversite mezunu şoförlerimiz var ki bunlar bizim kendi kendi evlatlarımızdır yeğenlerimizdir. Buna karşılık eğitimsiz yöneticilerimiz var. Yani eğitimli insanlarımız direksiyonda, eğitimsiz olanlar ise yönetimlerde yer alıyor. Bu sebeple vereceğimiz tüzük değişikliği önergesi ile sadece şirket ortaklarının yönetim kurulu üyesi olabileceği maddesini değiştirerek, ortaklarımızın eğitimli evlatlarının da yönetime girebilmesinin önünü açacağız. Beş yıldır ÖTİS sisteminde çalışıyoruz. Her ne kadar beraber kurduk dense de sistemin kurucusu ve yürütücüsü idare ve idarenin eğitimli bürokratlarıdır. Bunların karşısına çıkan sektör yöneticilerinin de eğitimli ve liyakatli, vizyonu geniş insanlardan oluşması gerekmektedir. Yoksa içinde bulunduumuz edilgen durumdan kurtulmamız mümkün değildir.
**3- Yönetim kurulu üye sayısının azaltılması ve denetim kurulunun kaldırılarak denetimin bağımsız kuruluşlara yaptırılması; Şirket yönetiminin profesyonelleşmesi gerekiyor, bu yapı içinde seçilen ve büyük bölümü bireysel işletici olan yöneticiler, tavırlarında ve kararlarında çok tabii olarak duygusal davrandıkları için temel konularda doğru ve isabetli kararlar alamamaktadırlar. Profesyonel yöneticiler ise her soruna, olaya ve projeye teknik açıdan objektif olarak bakacakları için aldıkları hızlı kararlar doğru olacaktır. Şirketimizin gelir kaynakları sınırlıdır, bu kaynaklarla 12 yöneticinin yanında profesyonel yöneticilere de maaş ödemekte zorlanmaktadır. Esasen bu kadar fazla sayıda yönetim kurulu üyesine de ihtiyaç yoktur ve hantallıktan başka işe de yaramamaktadır. Bu genel kurulda vereceğimiz gündem önergesi ile bundan sonraki dönemlerde yönetim kurulu azami sayısının 7 kişi ile sınırlandırılmasını ve denetim kurulu oluşturulmamasını, denetimin bağımsız denetim kurumları vasıtasıyla yaptırılmasını talep edeceğiz. Bu sayede beş kişiye ödenecek huzur hakkının azalmasıyla elde edilecek kaynak tasarrufu ile profesyonel yönetici istihdamı mümkün hale gelecek ve şirket yönetimlerinde karar alıcı olarak Hukukçu, Mali Müşavir, Makine Mühendisi, Endüstri Mühendisi ve Toplu Taşımacılık Uzmanı yer alabilecektir.
**4- Yönetim kurullarında en fazla iki dönem görev alma; Sektörün en büyük sorunlarından bir tanesi de bence budur. Yazımın başında da belirttiğim gibi, yöneticiler, uzun süre aynı koltukları işgal ettiklerinde, yeniliğe kapalı bir ruh haline girer, tembellik oluşur, uzun süre çözülemeyen sorunları kanıksar ve bu onlar için sorun olmaktan çıkar, sorunları sistemin bir gerçeği gibi görmeye başlarlar. Bu sebeple yönetimde sürekli bir dinamizme, taze kana ve enerjiye ihtiyaç vardır. Bu durum aynı zamanda şirketi kendi malı gibi görme durumunu da ortaya çıkarır ki bu daha da tehlikelidir. Bu sebeple diyoruz ki; iki dönem görev yapan gitsin dinlensin, enerjisini toplasın, esnaf teveccüh gösterirse de gelsin tekrar görev yapsın.
İnanıyorum ki bu yapacağımız ve sektörün selametini de ilgilendiren değişiklikler diğer kurumlara da sirayet edecek ve sektördeki öncülüğümüzü tekrar ortaya koymuş olacağız.
Sektörün acil olarak kurumsal bir yapıya kavuşmaya ihtiyacı vardır ve geldiğimiz noktada bunun mevcut yönetimlerle yapılamadığı ortadadır. Mevcut yönetimler kurumsallaşmayı sadece bir slogan olarak kullanıyor, hâlbuki bu yeterli değildir, kurumsallaşmayı ancak eğitimli, liyakatli insanların yönetimlerde yer alması ile sağlayabiliriz.
Toplumun en küçük birimi olan aileden başlayarak bütün insan topluluklarında ve hatta devlet yönetiminde huzur, güven ve başarı için, yöneticilerin adaletli, demokratik ve şeffaf olması şarttır. Ve bundan da önemlisi yöneticilerin bu bilince sahip olmasıdır. İnanıyorum ki saydığım üç hususu göz önünde bulundurduktan sonra diğer bütün sorunlar kendiliğinden çözüm bulacaktır. Ekibimle beraber şirketimizin 450 aracı ve 350 ortağı arasında hiçbir ayırım yapmadan bir yönetim sergileyeceğimizi, şirket hesaplarını gelir ve giderini gösteren tabloları en fazla üç aylık dönemlerde esnafımızla paylaşacağımızı, bir istişare heyeti kurarak esnaftan olacak geri dönüşleri değerlendirerek, şirketi ortaklarımızla beraber demokratik bir ortamda yöneteceğimizi vaat ediyorum. Ayrıca sektör maalesef tepkisiz hale gelmiş yöneticiler sebebiyle felç olmuş esir edilmiş durumdadır. İdareye karşı diklenmeden dik duracak yönetimlere ihtiyacımız vardır. Biz bunu yaparak diğer kurum yöneticilerini de domine edecek ve sektörü getirildiği edilgen durumdan, hakkını isteyen ve alan hale getireceğiz.
Bu genel kurulda uzun zamandır benim için ütopik bir fikir olan ve sektörün kurumsallaşması ve profesyonel yönetim oluşturulmasına büyük katkı sunacağına inandığım bir şeyi deneyeceğim. Yönetim kurulu listemi, daha önce hiçbir yönetimde yer almamış, babası okuttuğu halde işini yapmayan, baba mesleği olan ÖHO işletmeciliğini devam ettiren, aracının direksiyonunda bilfiil çalışmaya devam eden, sektör için yapabileceği çok şey varken şans verilmesi ihtimali bile olmayan, eğitimli, genç, vizyonu geniş, dinamik, koltuğu ömür boyu işgal edeceğini düşünmeden hizmet edecek, gerektiğinde yerini gönüllü olarak ve rahatlıkla profesyonel yöneticilere bırakabilecek, insanlardan oluşturacağım.
Bakınız 100 yıllık bir geçmişimiz, kazanılmış hakkımız ve müktesebatımız var. Sektör unsurları olarak hepimiz her yerde gururla bunu ifade ediyoruz. Ancak şunu hep gözden kaçırdığımızın farkına vardım. Gereksiz hamaset ve geçmişle övünmek bizi oyalıyor ve sorunlarımızın çözümüne katkı sağlamıyor. 40 yıldır aynı noktadayız ve kısır bir şekilde aynı sorunları sadece konuşuyor ve çözüm aramadığımız gibi alternatif görüşlere de karşı çıkıyoruz.
Değişim ve dönüşümü günün şartlarına göre yapmaz, 40 yıldır bize bir şey sağlamayan ve tam aksine geri götüren mevcut sistemi yenilemez isek yarın bugünleri de arayacağız. Çünkü artık tıkandık. Hiçbir şey üretemiyoruz ve sürekli bölünerek, birimizi yıpratarak, en önemlisi çözüm aramayarak kendimize en büyük kötülüğü yapıyoruz.
Sahip olduğumuz gücü ve çokluğun getirdiği avantajları kullanmak istiyor isek yapacağımız 2 temel şey var. 1. Şirket sayısını asgariye düşürmek suretiyle Kurumsal İşletmeciliğe geçmek, 2. Mutlaka ve mutlaka profesyonel yönetim sistemine geçmek. Bunu biz kendi irademizle ve bağlı olduğumuz idareyi zorlayarak başarmalıyız. Bunu başarmak için de yanlışlarımızı kabul etmemiz ve mantıklı davranmamız gerekiyor. Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar elde etmenin mümkün olmayacağını idrak etmemiz gerekiyor. Bugünlere hep duygusal yaklaşım sonucu geldik ve şu anda sektör en kötü dönemini yaşıyor. Artık ben ve seni atıp kocaman bir “BİZ” dememiz lazımdır. Bu sebeple kurumlarımızda bu dönüşümü sağlayabilecek donanım ve vizyonda yönetimler oluşturmak zorundayız.
Mutlaka farkındayız sektör bir yere gitmiyor, maalesef bir yere gidemiyor. Olumlu anlamda söylüyorum. Keşke bir yerlere gidebilsek! 1 asırlık geçmişi olan bu sektör ne yazık ki iç çekişmelere daldığı ve başka da bir şey yapamadığı için her geçen gün biraz daha geriye gidiyor. Yani birbirimizle uğraşmak, Şirket, Kooperatif, Dar Bölge şeklinde sürekli bölünmek için tükettiğimiz enerjiyi, değişim ve dönüşüme kullansak bu sorunların büyük bölümü yaşanmazdı. Yapısal sorunlar ortada durduğu halde yıllardan beri yaptığımız tek iş Ahmet gitsin Mehmet veya bizim adamımız gelsin. Hâlbuki yapı ve sistem aynı olduktan sonra kişiyi değiştirmek sadece zaman kaybettirir, bizim yapmamız gereken şey bakış açısını değiştirmek olmalıdır, bu da farklı insanları, vizyonu daha geniş, liyakatli ve genç kadroları işbaşına getirmekle olur.
İnsan alışkanlıklarının esiri bir varlıktır. Aslında insanın ömrü de alışkanlıklarıyla mücadele ile geçer. Alışkanlığı değiştirmek nefse ağır geldiği için en zor şeydir. İnsan yeri geldiğinde dağı yerinden kaldırır ama küçük bir alışkanlığını değiştirmeye gücü yetmez. Böylesine çok çetin bir düşmandır alışkanlıklarımız. Alışkanlıklarınızı ihtiyaçlara ve şartlara göre değiştiremezseniz kendinizi yenileyemez ve sabit hale gelirsiniz. Geçmişten gelen köklü bir alışkanlığımız da genel kurullarda vekâlet ile temsil edilmek; bazı genel kurullarda rakip bir liste olmadığı halde seçimi kazanma yeter sayısından fazla vekâletname toplandığına, vekâletname verenlerin ayrıca genel kurulda hazır bulunduğuna bile şahit olduk. Her ne kadar sonraki genel kurullar için buna önlem anlamında bir tüzük değişikliği talebinde bulunacak isek de bu genel kurulu kapsamayacak. Vekâlet vermek, benim iradem kendime yönetici seçmeye yeterli değil zahmet olmazsa benim yerime sen bunu halleder misin anlamına gelir. İki yılda bir gününü ayırıp ekmeğini geleceğini ilgilendiren bu en önemli kararı bir başkasına havale etmek aklın almayacağı bir durum, esnafımızın bu hataya düşmeyeceğini düşünüyorum. Vekâletname verenlerin bu hatasından döneceklerini ve azilname çekeceklerini umuyorum.
Sorunlarla yaşamaya alışmış ve bunları kanıksamış olmak çok büyük tehlike. Sektör olarak daha iyisini ve sorunlardan kurtulmayı istiyor isek hatalı yönetim yüklerini sırtımızdan atmaktan başka çaremiz yoktur.
Öncelikle ifade edeyim; Eksikleri ve düzeltilmesi gereken yanları olmasına rağmen ÖTİS İdare, İşletmeci ve kentli ihtiyaçları açısından gerekli, doğru ve bu saatten sonra artık vaz geçilemez bir sistemdir. Sistemin en büyük eksikliklerinden bir tanesi, ödeme garantisi olmaması, ikincisi az yolcu taşıyan, rahat çalışan grupların sistemden faydalanma oranının daha yüksek olması, üçüncüsü ise maliyet güncellemesi zamanında idare bürokratlarının kamu gücünü kullanarak işi pazarlık usulüne çevirmeleridir.
Ödeme garantisi konusu önümüzdeki 2026 ÖTİS sözleşmesinde mutlaka yer almalıdır. Her ne kadar diğer operatör kurumlar sözleşme imzalaması aşamasında her şeye evet deseler de bu konu onlar için de hayati önemdedir ve bizimle beraber gerekli çabayı göstereceklerinden şüphe duymuyorum.
Avrupa’da farklılıkları olsa da bu sistemin örnekleri var. Mesela Avrupa da ÖTİS de olan Performans kriterlerine ilave olarak bonus ve ödül uygulamaları var. Yararlılık ve kalite esas alınarak, İstanbul şartlarına göre ek performans konusu geliştirilmelidir. “Eşitlik” esas alınarak SGO bazlı bir ödeme şekli oluşturuldu. Bunun neticesinde az sefer yapan, aracı az yıpranan, az yolcu taşıyanın sistemden fazla, total performansı yüksek olan ve aracı daha fazla yıprananın az gelir elde ettiği adil olmayan bir yapı oluştu. Bu durum sistemin bana göre diğer bir yumuşak karnıdır. ÖTİS ödemesinde işletmecinin sağladığı total katma değer mutlaka dikkate alınarak adil bir ödeme yapılmalıdır.
Sistem SGO ya göre ödemeyi içeriyor. Bireysel olarak işletmeci SGO performansına göre ödemesini düşük ya da belirlenen üst rakamdan alıyor. Yani bir yönüyle alacağı ücreti işletmecinin kendisi belirliyor. Durum böyle iken İETT sonradan bir SGO cezası uygulaması başlattı. Başlangıçta 2 bin, şimdi ise bin öğrenci bileti cari tarifesi tutarı, Şu anda SGO %90 altında kalan işletmeci o ay için 13.180,00 TL ceza ödüyor. Bu tutar birçok işletmecinin 1 yılda alacağı disiplin cezalarından fazla. Öncelikle böyle bir cezanın mantığı ve gerekliliği yoktur. Çünkü performansı düşük olan işletmeciye sistem zaten hak ettiği kadar hak ediş ödüyor. Ya da işletmeci az ücret alarak kendisini zaten cezalandırıyor. Bu neyin cezası? Ceza suçun karşılığıdır. SGO düşük diye bir suç olamaz. Garaj tahsis etmiyor ve dolayısıyla da yedek araç imkânı sağlamıyor, sonra da araç arızalanarak sefer kaybetti diye ceza uyguluyorsunuz. Bu uygulama son derece yanlış ve haksız bir uygulama. İETT’nin de aracı garaj ve yedek araç imkânına rağmen arıza yapıp yolda kalıyor ve sefer kaybı oluyor, şoföre ceza verebiliyor mu? İdarenin aklına bir şey geliyor ve şayet işine de geliyorsa ertesi gün uyguluyor.
Madem ki mantığı olmamasına rağmen SGO %90 dan düşük olanlara fahiş ceza uyguluyorsunuz o zaman SGO su tam olanlara da aynı miktarda prim verin. Verin ki adil olsun ve niyetinizi kimse sorgulamasın.
Garaj konusu açılmışken; garajlar, ÖTİS sistemine girerken bize vaat dilen ve bizi en çok cezbeden husustu. Bakın aradan geçen 5 yıl süre boyunca bu konuda bir arpa boyu yol almış değiliz. İdare bu konuda zorlanmalıdır. Canı istediği zaman istediği değişikliği bize dayatan idareye, önce garaj meselesini halletmesi şartı konmalıdır.
Hak ediş ödeme konusu mutlaka halledilmelidir. 3-4 ay hak edişini geç alan işletmecilere hem haksızlık yapılıyor, hem de sektöre olan ilgi azalıyor. Sektöre yeni yatırımcı gelmiyor, Bakın İETT 400 araçlık hat ihalesi açtı ve bir tane bile hat satamadı. Burada çok büyük bir haksızlık var, hak edişler takip eden ayın 16’sına kadar mutlaka ödenmelidir. 2026 sözleşmesinde ödeme garantisi bizim açımızdan birinci öncelik olacaktır.
Sistemde bir amortisman ödemesi ve araç yenileme problemi var. Sürdürülebilirlik açısından Araç yenileme ve Amortisman ödemesi hayati öneme sahip. İşletmeci reel maliyetler ile gerçek maliyetler arasındaki farkı karşılamak için karını da ekliyor Araç yenileme bedelini ise kar gibi görüyor ve biriktirmeden harcıyor, zamanı geldiğinde ise yarasının farkına varıyor. Artık iş işten geçmiş oluyor ve aracını yenilemekte zorlandığı için elden çıkarmak zorunda kalıyor. Şu anda araç yenileyenlerin çok büyük bölümü mevcut araçları 2-4 yaşında olanlar. Mevcut aracının 2. El değerini kullanarak, üzerine de aylık amortisman ödemesini ekleyerek yeni araç alabiliyorlar. Ancak 10 yaşın üzerinde aracı olanların (0) araç alabilme şans ve imkânları kalmadı, kalmıyor. Bu konuda şirketlerin öncülük yapmasına ihtiyaç vardır. Bu sisteme girerken 5,5 olan araç yaş ortalamamız 9,5 seviyelerine çıkmış durumdadır ve önümüzdeki en büyük tehlike budur.
Araç yenileme sorunu büyüyor ve sistemi tehdit ediyor. Şu anda, Mayıs ayı itibariyle 2015 ve daha düşük modelde 1560 araç var ve filonun %52’sini oluşturuyor. Çok ciddi bir problem var. İdarenin ve sektör temsilcilerinin bir araya gelip çözüm üretmeleri lazımdır. (0)Araç destek primi (10.000 tam bilet tutarı) olumlu ama yetersiz bir uygulamadır. İdare bu uygulamayı yaş gruplarına göre artırmalıdır. Mesela 10 yaşından büyük araçlar için 50 bin bilet olabilir. Amortisman ödemesinde 5 yaşından büyük araçlar için %10 hurda payı düşülmeyebilir. Ben bunları mesela anlamında yazdım. Muhakkak ki başka fikirlerde vardır veya ortaya çıkabilir. Bütün mesele liyakatli yöneticilerin idare ile oturup işi teknik çerçevede konuşabilmesidir. Bu takdirde mutlaka uygun çözümler bulunacaktır.
Bildiğiniz üzere elektronik sistemler konusu ÖTİS’e göre idarenin takdirinde. Ancak hali hazırda İETT deplase, bakım ve onarım işlerini İSBAK’a ihale etmiş olup, İSBAK’ta dışarıdan hizmet aldığı firmalara yaptırıyor. Bu noktada sıkıntılar var. Deplaseler zamanında yapılmıyor ve işletmeci sefer kaybediyor, operasyonlarda yeni araçlara zarar veriliyor, araçlar uzak yerlere çağrılarak işletmecinin yakıt kaybına neden olunuyor, teknik elemanların yetkinlikleri hep tartışılıyor. Bu konularda da bir çalışma yapılarak zararların ortadan kaldırılması lazımdır.
Yaz aylarında Klima etkisiyle işletmeciler yakıttan zarar ediyorlar. Bu sorunda mutlaka çözülmelidir. Keza yakıt ödemelerinde ticari hız değişimlerinin iyi izlenerek anında müdahale şarttır. Özellikle kent merkezine inen birçok hatta ticari hızlarda anormal düşüşler var bu hatlarda işletmecilerin yakıt nedeniyle kayıpları oluyor.
Yine değişken giderler arasında yer alan Ağır ve rutin (önleyici) bakım kalemleri sabitler bölümüne alınarak birleştirilmelidir.
Araçlarımızın A ve B noktaları genellikle içler acısı durumdadır. Şoförlerimiz çok önemli ve zor bir görev yapıyor, görevini tamamladıktan sonra vardığı son durağında beşeri ihtiyaçlarını karşılayabileceği çay ocağı, tuvalet, mescit ve istirahat alanlarının yeniden düzenlenmesi ve ıslah edilmesi konusunda çok büyük eksiklerimiz var. Esasen ÖTİS sistemi gereği bu konuda yapılacak çalışmaların maliyetinin idare tarafından karşılanması gerekir. Bu konuda gerekli kurumsal talepleri yapacak ve şayet sonuç alamazsak da gerekirse şirket olarak bunu karşılayacağız.
Şoförlerimiz cefakar bir şekilde hizmet sunmaya çalışırken saldırılara uğruyor ve sahipsiz kalıyorlar. Ölümlü ve yaralamalı trafik kazaları yaşanıyor ve çoğu zaman takipsizlik sebebiyle büyük tazminatlar ödemek zorunda kalıyoruz. Bazen trafik kazalarında haklı olduğumuz halde kaza tutanakları aleyhimize çıkıyor ve buna itiraz etmemiz gerekiyor. Buna benzer konularda ortaklarımıza çözümler sunmak, şirket bünyesinde istihdam edilecek bir avukatla halledilebilir. Ayrıca tahkikat kurulu ve üst kurulda savunmalarımızın bir hukukçu tarafından yapılması olaya çok farklı bir boyut katacaktır.
Önüne konulan her şeye evet diyen yöneticiler sayesinde e-denetim konusu, bizi en çok hırpalayan konulardan biri haline geldi. Bize ÖTİS kurma aşamasında şoför kameralarının ceza amacıyla kullanılmayacağı sözü verilmişti, bunu o toplantılara katılan bütün başkanlar biliyordu. Esasen bu şekilde kameradan ceza yazılmasının hukuka uygunluğu da tartışma konusudur. Bu konuda idari olarak yapmamız gereken başvurularımızı yapacak ve sonuç alamazsak konuyu yargıya taşıyacağız.
Affınıza sığınıyorum uzun bir yazı olduğunun farkındayım, fakat o kadar önemli konular birkaç cümle ile geçiştirilemezdi. Tekrar genel kurulumuzun sektörümüze şirketimize, ortaklarımıza hayırlar getirmesini, barış huzur ve demokrasi şöleni şeklinde geçmesini temenni ediyor, bütün ortaklarımıza hayırlı işler, sağlıklı günler diliyorum.
Facebook Yorum
Yorum Yazın