İstanbul
DOLAR32.4203
EURO34.8545
ALTIN2399.2
SEDAT ŞAHİN

SEDAT ŞAHİN

Mail: sedatsahin@ozulas.com.tr

Cesurlar Ve Çakallar!

Cesurlar Ve Çakallar!

Halk Ulaşım Dergisi Ocak 2024 Sayısı >> Tıkla İndir

 

Cesurların sayısı her geçen gün azalmakta. Meydan çakallara kalmış. Ama sırf bu sebeple benliğimizden vazgeçemeyiz. Basit menfaatler uğruna doğruluktan ayrılmak insanlık fıtratına yakışmaz. Lakin kendine yakıştırabilene diyecek sözümüz olmaz.

Sevgili dostlar Rivayete göre, eski zamanlarda ormanda Aslan birkaç saat önce oldukça kolay avladığı ceylan yavrusunu midesine indirmiş, istirahat için kendisine bir yer arıyordu. Gerçi yavru küçük olduğundan istediği gibi tam doymamıştı ama gene de nefis bir avdı ceylan. Birden karşısında kurdu, çakalı ve tilkiyi bir arada gezerlerken gördü. Hemen onları yanına çağırdı. Önce kurda dönerek, “sanki nefesim kan kokuyor gibi geliyor bana, ben nefes verirken bak bakayım nefesim kan kokuyor mu?” dedi. Kurt nefesini kokladı aslanın, sonra dönüp dedi ki;” evet nefesiniz kan kokuyor efendim”. Aslan,” sen nasıl bana nefesin kokuyor dersin” dedi ve kurdu parçalayarak onu da bir güzel midesine indirdi. Sonra çakalı çağırdı yanına, “sen kokla bakayım nefesimi gerçekten kokuyor mu” dedi. Çakal kokladı aslanın nefesini, sonra dedi ki;” ben hiç koku alamadım efendim”. Aslan çakala dönerek, “sen kurdun akıbetini görüp korktuğun için yalan söylüyorsun. Ben korkakları sevmem” deyip onu da parçalayarak midesine indirdi. En son sırada tilki kalmış idi ona döndü aslan; “Sen söyle bakalım kokuyor mu nefesim” dedi. Tilki kokladı aslanın nefesini, sonrasında kendi adına uygun kurnazca bir cevap vererek postu deldirmeyi kurtardı.

Ne mi dedi tilki? Dedi ki; “Aslan hazretleri; üzerinize afiyet bugünlerde öyle nezle olmuşum ki, üzgünüm burnum hiç koku almıyor. Ben iyileşeyim ondan sonra koklarım nefesinizi, lütfen beni bağışlayın efendim.” Aslan bu cevap üzerine dokunmadı tilkiye. Kurt delikanlıca ölmüştü hem de ismine yakışır şekilde. Çakal her zamanki gibi çakalca davranmış, gene de sonunda ölmekten kurtulamamıştı. Tilki ise kurnazlıkla hayatta kalmayı başarma ülküsünü hala sürdürmektedir. Dünyada kurt, çakal veya tilki gibi yaşamak insanların kendi kararları…

Ama cesur insanlar sonunda ölümde olsa, doğruları söylemekten, yazmaktan korkmayan insanlardır. Yaşadığımız çağda iş ortamında yanlışları eleştirecek yürekli insanların sayıları sürekli azalırken, görevde değilken ülkeyi yönetenleri çete olarak suçlayıp sonra küçücük makam ve mevkiler uğruna takla atan güvercin tipli insanların sayıları hızla artmaktadır.

Yağdanlıklar, basit menfaatler uğruna amuda kalkanlar, “ağabey ben taşırım senin ibriğini” diyen çantacılar, bu dünyada adam gibi adamlar tarafından sürekli nefretle anılırlar. Falanca makam beni yanına çağırdı, bana övgüler yağdırdı, bende o makama sözler verdim. Eleştiriden uzak duracağım modeli, bizimle uyuşmaz efendiler!

Yaşadığımız şehirde, siyasi, sivil çeşitli pozisyonda çakal ve tilki örneğine uygun insan tiplerinin sayıları hiç de az değil aramızda. Hakiki insan yüksek mefkûrelerle donanmış fertler şartlanmışlığın ötesinde, güzel olan, hayırlı olan her hizmete her hayırlı işe güzel diyebilen kişidir. Bu ülke insanına anlatacağı bir şeyleri olanlar, bu ülke insanı ile paylaşmak zorunda olduğu değerlerin kıymetini kadrini bilenler, ülke insanının kültürünü, inancını bilenler her yapılana ideoloji külahı geçirmeden yanlış olana yanlış deme, doğru olanı da takdir etme hissi ile dolmalıdır ki, “tarafgirlik” toplumda neşvü nema bulmasın. Aksi takdirde, şartlanmış düşünceden kendisini soyutlayamamış, başkalarının hayat figüranı olanların camii içinde dahi olsa, hakikati bulması ve toplum yararına faydalı işler yapması düşünülemez. Zira böylesi şartlanmış ruhların ne zaman öpeceği ne zaman ısıracağı da belli olmadığı gibi egonun ve benliğin girdabında hissiyatın ve vicdanın sesi duyulmaz.

Günlük hayatta yanı başımızdaki doğruları, güzellikleri, artıları görerek bunları gündeme taşımak, önemli bir insanlık görevidir. Ancak kendi doğrularını gizleyerek, elde edemediği insanı yere düşürmek, toplum gözünde imajını bozmak için taraflı ve kasıtlı, iftira atarak yanlı küçük hesap peşinde koşmak değil!

Tabi ki öncelikle güzel bakmak, güzel görmek gerekir. Ama yanlışları, eksileri, haksızlıkları görüp kazanılmış küçücük haklarımız tehlikeye girmesin, konumumuz yara almasın düşüncesiyle, bunları eleştirmekten korkan, kendi rezilliklerini saklayan doğruları bir türlü itiraf edemeyen münafık tipli, neme lazımcı insanlar, ahiret hayatlarında dünyadaki bu yanlı duruşlarından sorumlu tutulacaklardır. Ne mutlu ki yapılan yanlışların farkına vararak, gerektiğinde her şeyi göze alıp korkusuzca ve yanlış yapanları eleştirecek kadar, asil duruş sergileyebilen insanlara.

Ölüm sonrası dünyadaki yaşamın hesabı verilirken, dünyada yaşanan haksızlıklar karşısında susanları, büyük bir felaket beklemektedir. Sevgili Peygamberimiz bir hadisi şerifinde demiştir ki; “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır”. “Eleştirilmesi gereken konularda eleştirmekten yana tavır alamayanlar, korkakların ta kendileridir” diyor, üstat Necip Fazıl KISAKÜREK. Ama sırf muhalefet olsun, yere düşüreyim, belden aşağı vurayım, eleştireyim de ne olursa olsun mantığıyla hareket edenler de bozgunculardır. Onlar da insanlıktan nasibini almamış, ham meyve statüsündeki varlıklardır. Bir yerde haksızlık veya bir kötülük gördüğünüzde, onu bertaraf etmek için önce elinizle müdahale ediniz. Buna gücünüz yetmiyorsa, dilinizle müdahale ediniz. Buna da gücünüz yetmiyorsa, kalbinizle buğz ediniz. Ama unutmayınız ki, kalbinizle buğz etmeniz imanın en aşağı seviyesidir. Bu mükemmel hadise bakın ve kendinizi yalnızca dünya için değil, her gün ahret için de sorgulayın.

Yanı başlarında her gün yaşanan hataları ve masum insanlara yapılan haksızlıkları görüp, onları eleştiremeyecek kadar yüreksiz olan insan kılıklı varlıklardan biri de siz olmayın!

Gönlünü güzelliğe açamamış, yarasalar gibi hep viraneleri kollayan, aydınlıktan rahatsız olan, kendisi ile kavgalı olan tiplerden her güzellik kaçacak delik arar. İdeolojik saplantılardan uzaklaştıkça güzellikler, hayırlı işler, hayırlı hizmetler ne yönden gelirse gelsin tüm renk ve desenleri ile insanın içini okşar. Aksi taktirde, yürümeyi yeni öğrenen çocuklar gibi bir yerlere tutunarak yürümeye çalışmaktan ve tutunduğu şeyin zaviyesinden baktıkça, güzel olana ulaşmak hiçbir zaman mümkün olmayacağı gibi, ben yaparsam güzeldir, herkes güzel demelidir gibi bulanık bir zihniyet ortaya çıkar ki, bu da toplumun dezenformasyonuna yol açar.

Kendilerini iyi gören kötülerle, kendilerini kötü gören iyilerin dünyasında kendilerini kötü gören iyilerin, nefislerini her gün sorguya çeken, bu şehre bu ülkeye bir faydam dokundu mu diye düşünen iyilerin çoğalması temennisi ile…

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar