mercedes
Losev İlan
İstanbul
DOLAR42.2631
EURO49.0719
ALTIN5726.6
SEDAT ŞAHİN

SEDAT ŞAHİN

Mail: [email protected]

Devletin Omurgası: Ünvan Değil, Liyakat

Devletin Omurgası: Ünvan Değil, Liyakat

İnsan, hayatın zorluklarıyla henüz yüzleşmeden önce kendini hep güçlü, sağlam ve sarsılmaz bir konumda görür. Rüzgârın yüzüne çarpmadığı sakin bir dönemde, kendini kök salmış bir ağaç kadar güvenli hisseder. Oysa sınanmamışlık, insanı yanıltan en büyük perdedir. Konfor, kişinin gerçek kapasitesini gölgelemişse, kibir de bu gölgenin en koyu halini oluşturur. Sınanmamış bir güç algısı, insanı olduğundan büyük, hak ettiğinden fazlasına layık gösterir.

Bu yanılgının en çarpıcı biçimde görüldüğü yerlerden biri kamudur. Devlet kurumlarında, sorumluluğu ağır fakat liyakati zayıf kadrolar, Türkiye’nin en kronik sorunlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir koltuğa hak edilerek değil, tesadüfen veya belirli ilişkilerin rüzgârıyla oturulduğunda, makamın taşıdığı anlam da kurumun sahip olduğu saygınlık da hızla aşınmaktadır. Daha düne kadar herhangi bir memuriyet görevinde olan bir kişinin, bir anda kurumun geleceğine yön verecek pozisyona gelmesi; bu yükselişin arkasında emek, birikim ve liyakat yoksa, hem kişi hem kurum için risk üretmektedir.

Böyle pozisyonlara gelenler, çoğu zaman makamın vakarını kendi kişisel kudretleriyle karıştırmakta, unvanın ağırlığını kişisel güçlerine mal etmektedir. Devlet terbiyesinin gerektirdiği özen, sakinlik ve sorumluluk yerine; öfke, ihtiras, kişisel üstünlük duygusu ve gösterişe dayanan davranış biçimleri öne çıkmaktadır. Liyakatten mahrum olan yöneticilerin en belirgin özelliği, bilginin değil bağırmanın; emeğin değil yakınlığın; düzenin değil kriz üretiminin tercih edilmesidir. Bu tutum, yalnızca idari işleyişi aksatmakla kalmamakta; aynı zamanda kurum içi huzuru ve devletin ciddiyetini de zedelemektedir.

Kurum yönetmekle bir koltuğu işgal etmek arasında büyük bir fark vardır. Yönetmek sorumluluk, sabır ve adalet ister. Koltuk işgal etmek ise yalnızca görünürde bir güç sağlar; fakat bu gücün içi boştur ve en ufak sarsıntıda dağılır. Hak edilmemiş makamlar, hak edilmiş hiçbir yükü taşıyamaz. Bu nedenle, liyakati düşük kişilerin yönettiği kurumlar bir süre daha ayakta görünseler bile ilerleyemez, sürekli sorun üretir ve zamanla tökezlemeye başlar.

Hayat ise er ya da geç bu boşluğun hesabını sorar. Bir karar değişikliği, bir soruşturma, bir görev değişimi veya hiç beklenmeyen bir kırılma anı, kibrin üzerine kurulan yapay gücü bir anda çökertebilir. O gün geldiğinde, dün etrafında toplananların bir anda uzaklaştığı; dün önemsenen unvanların bugün hiçbir anlam taşımadığı görülür. Çünkü saygının temeli unvan değildir; saygıyı ayakta tutan tek şey insanın emeği, karakteri ve adalet duygusudur.

Gerçek güç, protokolde adının geçmesiyle değil, sorumluluk aldığı kurumda katkı sunabilmesiyle ölçülür. Devletin omurgasını oluşturan şey makamlar değil, o makamları hak ederek taşıyan insanların niteliğidir. Liyakat, hem devletin hem toplumun istikrarını sağlayan görünmez bir düzen unsurudur. Bu ilke zayıfladığında kurumlar sallanır; ama liyakat güçlendiğinde devletin yükü hafifler, toplumun nefesi açılır.

Sonuç olarak, insanın varlığını değerli kılan şey makamı değil, makamı taşıyış biçimidir. Liyakat yoksa makam çürür; insan yoksa devlet yorulur. Zaman ise kimin emeğinin gerçek, kimin nefesinin boş olduğunu mutlaka gösterir. Herkes, sonunda hak ettiği yerde durmayı öğrenir.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar